Her tıp
hekiminin fakülte yıllarında ilk öğrendiği şey 'sağlık' kelimesinin alamının, vücudun
fiziksel ve ruhsal yönden iyilik halinde olduğu açıklamasıydı.
Gerçekten hem fiziksel hem de ruhsal olarak “iyilik”durumunda mıyız?
Sanırım bu
sorunun cevabını sadece o gün içinde yaptıklarımıza bakarak verebiliriz. Mesela
bir gün içinde yaptıklarımızı ele alalım. Sabah uyanıyoruz içinde kimyasallar
olan şampuan, duş jeli, diş fırçası ve deodorant ile güne başlıyoruz. Daha
sonra çeşitli kremler, kozmetik ve parfüm ile daha iyi hissediyoruz. Çok
sevdiğimiz kıyafetleri, yapımında kanserojen maddeler bulunduğunu bilmeden
giyiyoruz.
Sıra geliyor
kahvaltı faslına. Kimi neredeyse tamamen yapay olan süt ile bir kase GDO'lu
mısır gevreğini tercih ederken, kimisi de içinde yok yok olan şarküteri
ürünleri ile klasik kahvaltıyı tercih ediyor. Sonra evden çıkıyoruz ve şehrin
trafiğini kucaklıyoruz. Sinir harbiyle dolu uzunca bir yolculuk sonrası artık
işteyiz. İş stresi ile dolu bir günün ardından eve geçiyoruz. Bir şeyler
atıştırdıktan (!) sonra mikrodalgada hazır satılan paketli mısırları patlatmaya
başlayıp bir film ile günü sonlandırıyoruz...
Gün içinde
yaptıklarımız buna çok benzer şeyler değil mi? Tabi ki günümüz koşulları ve
teknolojinin ilerlemesiyle ister istemez hepimiz daha sağlıksız beslenir, daha
hareketsiz yaşar olduk. 'Amişler gibi yaşamalıyız' tarzı ütopik bir muhabbet
açmak değil amacım. Sadece hayat boyu sadece hastalanırken doktora gitmek
yerine 'nasıl daha kaliteli yaşayabiliriz' fikrine değinmek istiyorum.
Her hekime
fakültede öğretilen ikinci şey ise 'koruyucu
hekimliğin önemi' dir. Doğduğumuzdan beri yapılan kontroller, aşılar hatta
anne sütü bile koruyucu hekimliğin temel taşlarıdır. Peki ya büyüdükten sonra
ne kadar korunuyoruz?
Bildiğimiz
gibi kronik hastalıklar başta olmak üzere tüm hastalıkların sebebi genetiğimiz
ve yaşam tarzımızdır. Malesef tıp, genetik sorunlara çözüm bulacak kadar
ilerlemese de yaşam tarzımızı belirlemek hala bizim elimizde. Yapacağımız küçük
değişiklikler ile hem beden hem ruh sağlığımızı koruyarak, aynı zamanda yaşam
kalitemizi de arttırabiliriz.
Mesela
klasik diyetler yerine kişiye özel beslenme programı ve beslenme eğitimi ile
hem hayat boyu nasıl besleneceğinizi öğrenip, hem de yaşam tarzınıza ve uyku
saatlerinize uygun bir beslenebilirsiniz.
Düzenli spor
yapamasanız bile küçük egzersizler, kısa yürüyüşler, hatta en kötü bir önceki
durakta inip yürümek bile çok fark ettirecektir.
Düzenli
check-up yaptırarak, hastalıkları erken evrede yakalama şansınız artar. Ayrıca
bu tetkikler sırasında, vücudunuzda
eksik olan vitamin ve mineralleri tespit edip, dışarıdan besin takviyeleri
alarak, azalanları yerine koyarak metabolizmanızı dengeleyebilirsiniz. Böylece
tedavi şansı artarken, sizin de yıpranma oranınız düşer.
Dr. Şelale
Derya
www.icerikfabrikasi.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder