Dünyada hala
komunizm ile yönetilen ama yönetim tarzı ile tam tezat teşkil eden sıcak kanlı
insanların, içki, müzik ve dansın hayatlarının önemli bir parçası olduğu bir
ülke, Küba.
Rumba, mambo, çha çha cha ve salsa’nın doğduğu ama tüm bunların ötesinde şahit olduğu devrimler ve halen yaşamakta olduğu ambargoların getirdiği zorluklarla yoğrulmuş belki de halkı mutluluğu müzik ve dansta aramış ve bulmuş.
Gerçekten Küba bu kadar yokluk ve zorlukların içinde, mutlu yaşayan ve size de mutluluk aşılayan bir masal ülkesi.
Unesco’nun dünya hazineleri arasına kattığı Havana’sı, botanik bahçeleri, puro fabrikaları ve koloniyel yaşam tarzıyla Küba, sizi zaman içinde kısa bir yolculuğa çıkarıyor ve 1960 lara götürüyor.
Castro hala sağ iken ve Küba daha fazla değişmeden mutlaka görülmesi gereken ülkelerden biri.
Rumba, mambo, çha çha cha ve salsa’nın doğduğu ama tüm bunların ötesinde şahit olduğu devrimler ve halen yaşamakta olduğu ambargoların getirdiği zorluklarla yoğrulmuş belki de halkı mutluluğu müzik ve dansta aramış ve bulmuş.
Gerçekten Küba bu kadar yokluk ve zorlukların içinde, mutlu yaşayan ve size de mutluluk aşılayan bir masal ülkesi.
Unesco’nun dünya hazineleri arasına kattığı Havana’sı, botanik bahçeleri, puro fabrikaları ve koloniyel yaşam tarzıyla Küba, sizi zaman içinde kısa bir yolculuğa çıkarıyor ve 1960 lara götürüyor.
Castro hala sağ iken ve Küba daha fazla değişmeden mutlaka görülmesi gereken ülkelerden biri.
Tepede güneş, Küba’da salsa zamanı
şimdi.
110.000km2’lik yüzölçümüyle, on bir milyon
insana ev sahipliği yapan ülke, Kristof Kolomb’un günlüğünden dökülen
satırlarla “İnsan gözünün görebileceği
en güzel yer”. İklim tüm yıl boyu yaz, 28-30 derece, İstanbul’un nemine ve
sıcağına çok benzeyen bir havası var, yani yabancılık çekmiyorsunuz.
Uçaktan indiğiniz andan itibaren sanki 1960
lara geri dönmüş gibi hissediyorsunuz. Rehberimiz Lassaro bizi karşılıyor, özel
otobüsümüz ile otelimize geliyoruz. Daha İstanbul’dan restoranlar üzerine
çalışmışız, hemen Havana’nın 4 palazasından birinde, Plaza de Armas’da La Mina
Restorant’a gidiyoruz. Biz daha yemeğe başlamadan Latin müziği bizi kucaklıyor
ve Küba havasına sokuyor.
Yemekten sonra herkes yorgun, odalarına
çekiliyor, bendeniz latin havası ile içi kıpır kıpır, otelimizin altındaki dans
klubünü denetlemeye gidiyorum ve ne olduğunu anlayamadan kendimi dans ederken
buluyorum. Saat farkı, yorgunluk hemen unutuluyor. Grubumuz 7 kişi, dans
ustadlarından Sait Sökmen Hoca da bizimle, daha İstanbul’dan dans merakımızı
bildirmiş ve gerekli klup ve organizasyonları yapmış bulunuyoruz.
Turumuz özel otobüsümüzle başlıyor, ilk
durağımız Santa Clara’daki Che Guevara’nın Anıt Mezarı. Che ile birlikte
öldürülen 13 devrimcinin de mezarı burada. Santa Clara, seyahat boyunca bizi en
çok etkileyen yerlerden biri oluyor. Küba’ya gidip Che’den etkilenmemek mümkün
değil.
Yol üzerinde 1819’da Fransız sömürgecileri tarafından kurulmuş, UNESCO kültür mirası Cienfuegos şehrini geziyoruz. Prado caddesi, Jose Marti Parkı, tarihi Tomas Terry Tiyatrosu ve Palacio del Valle görülmeye değer mekânlar. Akşam Trinidad’a varıyoruz, otelimiz şehrin merkezinde, hemen meşhur Küba içkisi Mohitolarımızı elimize alıp Casa de la Trova’ya dansa koşuyoruz.
Açık havada kocaman bir meydan, masalar var, müzik sesi duyulur duyulmaz yerli ve turist, herkes bu meydana koşuyor ve gece yarısına kadar dans ediliyor.
Tecrübeli Kübali beyler ve bayanlar turistlere salsa, cha cha cha ve bachata öğretiyor. Kübalılar pisliğin fakirlikten değil cehaletten geldiğini bize öğretiyor Dans ettiğimiz Kübalıların hepsi tertemiz giyimli ve mis gibi sabun kokuyor.
Yol üzerinde 1819’da Fransız sömürgecileri tarafından kurulmuş, UNESCO kültür mirası Cienfuegos şehrini geziyoruz. Prado caddesi, Jose Marti Parkı, tarihi Tomas Terry Tiyatrosu ve Palacio del Valle görülmeye değer mekânlar. Akşam Trinidad’a varıyoruz, otelimiz şehrin merkezinde, hemen meşhur Küba içkisi Mohitolarımızı elimize alıp Casa de la Trova’ya dansa koşuyoruz.
Açık havada kocaman bir meydan, masalar var, müzik sesi duyulur duyulmaz yerli ve turist, herkes bu meydana koşuyor ve gece yarısına kadar dans ediliyor.
Tecrübeli Kübali beyler ve bayanlar turistlere salsa, cha cha cha ve bachata öğretiyor. Kübalılar pisliğin fakirlikten değil cehaletten geldiğini bize öğretiyor Dans ettiğimiz Kübalıların hepsi tertemiz giyimli ve mis gibi sabun kokuyor.
Trinidad 1514’de İspanyollar tarafından kurulmuş, 1988’de
UNESCO koruması altına alınan bu güzel koloniyel şehir, bozulmamış mimarisi,
arnavut kaldırımlı sokakları, renkli binaları ile Kuba’nın müze şehri olarak
anılıyor.
Valle de los Ingenios vadisinde şeker kamışı tarlaları manzaralarını gördükten sonra, tarihi merkezde Casa del Alfarero’da geleneksel seramik atölyesini, Mayor meydanını, Cantero sarayını, Büyük Katedrali, geziyoruz.
Günün sonunda kendimizi Taberna La Canchanchara’da latin müzik dinlerken Trinidad’a özel yerel içkileri Canchanchara kokteylini içerken buluyoruz. Akşam yine Casa de la Trova’ya dansa koşuyoruz.
Sabah güneye doğru yolumuza devam ediyoruz.
Yol üzerinde Sierra Escambray dağlarını, şeker kamışı tarlalarını, 1840’da
kölelerin yaşadığı Manaca Iznaga Estate ve köleleri gözetlemek için yapılmış
yedi katlı Kule’yi görüyoruz. Valle de los Ingenios vadisinde şeker kamışı tarlaları manzaralarını gördükten sonra, tarihi merkezde Casa del Alfarero’da geleneksel seramik atölyesini, Mayor meydanını, Cantero sarayını, Büyük Katedrali, geziyoruz.
Günün sonunda kendimizi Taberna La Canchanchara’da latin müzik dinlerken Trinidad’a özel yerel içkileri Canchanchara kokteylini içerken buluyoruz. Akşam yine Casa de la Trova’ya dansa koşuyoruz.
Koloniyel binaları ve arnavut kaldırımlı sokakları ile tipik bir Küba kasabası olan Sancti Spiritus’u gezdikten sonra rengarenk evleri ve resim galerileri ile meşhur Camaguey’e varıyoruz. Camaguey daha çok Ispanyolların gelip yerleştiği bir şehir olduğu için beyaz Kübalılar çoğunlukta.
Bisikletlerin çektiği arabalarla şehri geziyoruz. Arabacılar çok centilmen, hepimize birer kırmızı gül veriyor, sohbet ederken ya makina mühendisi ya da teknisyen olduklarını ama o işte para olmadığı için turizm işinde çalıştıklarını öğreniyoruz. Camaguey ressamları ile de meşhur. Bir çok galeri var ve resim ucuz. Türkiye’de yaşayan ve dans dersi veren arkadaşımız Yuri’nin ricasını yerine getirerek ailesinin evine ziyarete gidiyoruz.
Küçücük evler, mobilya sadece temel ihtiyacı karşılayacak kadar ama mutlaka bie salıncaklı koltuk var, duvarlar tablo ve sanat eseri dolu. Akşam yine şehrin dans klübüne gidip dansımızı ilerletmeye meraklı Kübalılar ile doya doya dans ediyoruz.
Küba
devriminin kilit şehri Santiego de Cuba
İspanyollara karşı bağımsızlık hareketinin
başladığı ve Küba milli marşının ilk defa çalındığı şehir olan Bayamo’yu gezip
Küba’nın en güneyine Santiago de Cuba’ya varıyoruz.
Santiego bir çok açıdan mutlaka
görülmesi gereken bir şehir.
Öncelikle Küba’nın en zengin Afrika kültürü ve
müzik şehri, 1522-1589 yılları arasında İspanyol kolonisinin başkenti ve Batı
Afrika’dan gelen kölelerin varış limanı, bu nedenle halkın büyük bölümü Afrika
kökenli. Küba’nın en canlı sokaklarından biri olan Calle Heredia günün her
saati müzik ve aktivite ile dolu. Her yerde ve her saatte geleneksel müzik
gruplarına ve konserlere rastlayabiliyorsunuz.
Şehrin diğer özelliği ise, Küba devriminin önemli kişilerinden bir olan Pais’in doğduğu ve Fidel Castro’nun devrimi başlattığı şehir. 1953 de başarısız bir girişimden sonra Pais’in çabaları ile Santiago’da çok düzenli bir devrim gücü kuruluyor ve şehir halkının desteği Küba devriminin başarısında büyük rol oynuyor.
1 Ocak 1959’da Fidel Castro, Santigo de Cuba’da hükümet binasının balkonundan devrimin başarılı olduğunu ve yönetimi ele geçirdiklerini ilan ediyor.
Şehrin diğer özelliği ise, Küba devriminin önemli kişilerinden bir olan Pais’in doğduğu ve Fidel Castro’nun devrimi başlattığı şehir. 1953 de başarısız bir girişimden sonra Pais’in çabaları ile Santiago’da çok düzenli bir devrim gücü kuruluyor ve şehir halkının desteği Küba devriminin başarısında büyük rol oynuyor.
1 Ocak 1959’da Fidel Castro, Santigo de Cuba’da hükümet binasının balkonundan devrimin başarılı olduğunu ve yönetimi ele geçirdiklerini ilan ediyor.
Santiego de Cuba’da Devrim Meydanı ‘Antonio
Maceo’, Caspedes Parkı, Moncada bölgesi, Diego Velezquez’in Evi, ünlü
sokaklardan Enramada, Padre Pico, Aguilera ve Heredia caddeleri ve Morro
Kaleleleri ‘San Pedro de la Roca’ gezilecek yerler arasında.
Artık Havana’yı keşfetmek zamanı
Uçak ile Havana’ya geri dönüyoruz. 16.-19. yüzyıllarda İspanyollar tarafından inşa edilmiş, dört ana meydanı, binaları ve kaleleri ile 1982’de Dünya kültür mirası kabul edilmiş tarihi ve koloniyel Eski Havana (Havana Viaje) gerçekten görülmeye değer. Devrim meydanını gezdiğinizde binalarda yazılı sloganlar, resimler size devrim günlerini hala yaşatıyor.
Eski Havana’da yürürken, barlardan gelen müzik sesleri sizi karşı konulmaz şekilde çekiyor, girip Mohitonuzu yudumlar ve konseri dinlerken ruhunuzun dinlendiğini hissediyorsunuz. Saatlerce o bar senin bu bar benim vaktin nasıl geçtiğini anlamadan şehirde dolaşıyorsunuz.
Yazı: Tijen Mergen www.icerikfabrikasi.com
Uçak ile Havana’ya geri dönüyoruz. 16.-19. yüzyıllarda İspanyollar tarafından inşa edilmiş, dört ana meydanı, binaları ve kaleleri ile 1982’de Dünya kültür mirası kabul edilmiş tarihi ve koloniyel Eski Havana (Havana Viaje) gerçekten görülmeye değer. Devrim meydanını gezdiğinizde binalarda yazılı sloganlar, resimler size devrim günlerini hala yaşatıyor.
Eski Havana’da yürürken, barlardan gelen müzik sesleri sizi karşı konulmaz şekilde çekiyor, girip Mohitonuzu yudumlar ve konseri dinlerken ruhunuzun dinlendiğini hissediyorsunuz. Saatlerce o bar senin bu bar benim vaktin nasıl geçtiğini anlamadan şehirde dolaşıyorsunuz.
Havana’nın önemli karakterlerinden biri de hiç
şüphesiz Ernest Hemingway. Uzun yıllarını Küba’da geçirmiş, pek çok romanını
burada yazmış, bir çok bara, restorana ve otele imzasını atmış. ‘Yaşlı Adam ve
Deniz’ romanının kahramanının yaşadığı Cojimar balıkçı köyündeki anıtını
gezdikten sonra Las Terrazas Restaurant’da öğle yemeği yiyoruz. Son akşamımızda
meşhur Nacional Hotel’de Bueno Vista Social Club’ın konserine gidiyoruz. Yine
kendimizi 1960 larda bir balo salonuna gelmiş gibi hissediyoruz. Beyaz örtülü
masalarda yerimiz ayrılmış, konser ve dans gösterisini seyrederken yemeğimizi
yiyoruz.
Küba Ernest Hemningway’in dediği gibi ‘Herkes
neden Küba’da yaşıyorsun diye sorar, sen de sevdiğim için dersin. Çünkü gerçek
nedenini açıklamak o kadar zor ki...’ Evet Küba özel bir yer, kesinlikle
müziğine, dansa, insanlarına doymamış ve tekrar Küba’ya geleceğimizden emin
olarak Küba’dan ayrılıyoruz.
Küba Ulusu,
dört yüzyıla aşkın bir süre İspanyol egemenliği altında yaşamış. 10 Kasım
1868'de Carlos Manuel de Cespedes önderliğinde başlayan bağımsızlık
savaşı,yaklaşık otuz yıl sonra Antonio Maceo, Maximo Gomez ve Jose Marti'nin
cumhuriyeti ilan etmesiyle son bulmuş ama bu zafer Küba halkı için uzun
sürmemiş, 1898'de Amerika'nın İspanya'ya savaş ilan etmesiyle, halk büyük bir
hüsrana uğramış. Amerika Küba'yı askeri işgal altına almış.
İkinci ABD
müdahalesinden (1909) sonra seçimleri kazanan Jose Miguel Gomez döneminde
rüşvet, yolsuzluk ve sosyal adaletsizlik üzerine kurulu bir yönetim biçimi
benimsenmiş. 1933′te ABD’nin desteğiyle Gerardo Machado’yu deviren Fulgencio
Batista, en ünlü diktatör olarak uzun yıllar Küba yönetimine damgasını vurmuş.
Batista zamanında tarım ve hayvacılığın yanı sıra turizm ve kumarhane işletmeciliği de önemli bir gelir kaynağı haline gelmiş. İşsizlik oranın yükselmesi, nüfusun büyük çoğunluğunun yoksulluk içinde kalması ve ekonominin giderek daha da dışa bağlanması Batista yönetimine karşı etkin bir muhalefetin doğmasına yol açmış.
Batista zamanında tarım ve hayvacılığın yanı sıra turizm ve kumarhane işletmeciliği de önemli bir gelir kaynağı haline gelmiş. İşsizlik oranın yükselmesi, nüfusun büyük çoğunluğunun yoksulluk içinde kalması ve ekonominin giderek daha da dışa bağlanması Batista yönetimine karşı etkin bir muhalefetin doğmasına yol açmış.
Devrim ve Sonrası Küba
1950′lerde
diktatörlüğü hedef alan gruplardan birine liderlik eden Fidel Castro, Moncada
Kışlası’na düzenlediği başarısız bir baskından (1953) dolayı bir süre hapis
yatmış. Daha sonra Meksika’ya giden Castro Arjantinli devrimci Che Guevara’nın
da yer aldığı bir örgütün Aralık 1956′da Küba’da başlattığı gerilla hareketi,
zamanla öteki gruplardan da destek alarak Batista’ya bağlı birliklere önemli
darbeler indirmiş. 1 Ocak 1959′da diktatör Batista’nın Küba’yı terketmesinin
ardından Castro’ya bağlı bin kişilik bir kuvvetin Havana’ya girmesiyle yeni bir
yönetim başlamış. (Küba Devrimi) Marksist-Leninist Küba İktidara geldikten
sonra köklü toprak reformu gibi adımlarla geniş bir kesimin desteğini kazanan
Fidel Castro, yönetime ağırlığını koymuş.
Toprak kamulaştırmalarından zarar gören ABD şirketlerinin baskısıyla ABD yönetiminin uygulamaya başladığı iktisadi ambargo Castro’nun SSCB ile yakın bir ilişkiye girerek sosyalist bir çizgiye yönelmesini hızlandırmış. 1960′larda ABD baskısı yüzünden artan askeri harcamalar ekonomide sarsıntıya yol açmış. Aynı dönemde Küba, Latin Amerika’daki devrimci hareketlere verdiği destekten dolayı diplomatik yalnızlığa itilmiş. 1980′de Kübalı rejim muhaliflerine ABD’ye gitme izninin verilmesinden sonra göç eden 120 bin Kübalı arasında adi suçluların ve akıl hastalarının bulunması ve ABD’nin Grenada’ya müdahalesi iki ülke arasındaki ilişkileri daha da gerginleştirmiş.
Soğuk Savaş Sonrası
Toprak kamulaştırmalarından zarar gören ABD şirketlerinin baskısıyla ABD yönetiminin uygulamaya başladığı iktisadi ambargo Castro’nun SSCB ile yakın bir ilişkiye girerek sosyalist bir çizgiye yönelmesini hızlandırmış. 1960′larda ABD baskısı yüzünden artan askeri harcamalar ekonomide sarsıntıya yol açmış. Aynı dönemde Küba, Latin Amerika’daki devrimci hareketlere verdiği destekten dolayı diplomatik yalnızlığa itilmiş. 1980′de Kübalı rejim muhaliflerine ABD’ye gitme izninin verilmesinden sonra göç eden 120 bin Kübalı arasında adi suçluların ve akıl hastalarının bulunması ve ABD’nin Grenada’ya müdahalesi iki ülke arasındaki ilişkileri daha da gerginleştirmiş.
Soğuk Savaş Sonrası
Soğuk Savaş
sonrasında kesilen Sovyet yardımı yüzünden iktisadi bir açmaza sürüklenen Küba,
turizm yatırımlarına yönelmiş ve kısıtlı da özel yatırımlara izin verilmiş.
1990′ların sonlarından itibaren Çin Halk Cumhuriyeti ve Avrupa Birliği’ne
yakınlaşan Küba, Latin Amerika’da da (özellikle Venezuela ve Bolivya) yeni
müttefikler bulmuş. 31 Temmuz 2006′da Fidel Castro başkanlık görevlerini önce
geçici, birkaç yıl sonra resmi olarak kardeşi Raul Castro’ya devretmiş.
Küba’da eğitime çok önem verilmekte.Ülkenin 47
merkezinde yüksek öğretim ,2000'den fazla ortaöğretim ve 500 merkezde özürlü
çocuklara eğitim sunulmakta.Bunların dışında resim,spor ve başka ihtisas
kuruluşları da var. Her 15 işçiden biri üniversite mezunu ve her sekiz
çalışandan biri teknisyen.
Sağlık ağı
ülkenin geneline yayılmış, bir doktora 270 hasta düşmekte. Otuzbin bilim adamı
156 araştırma merkezinde çalışmakta.
Bugün
Küba’nın önemli gelir kaynakları olarak yurt dışına öğretmen, doctor ve hemşire
ihraç etmesi gösteriliyor.
Tavsiyeler
Puro: Sokaktaki adamlardan puro alirken, dikkat edin, fiyatlari
bilmiyorsaniz kaziklamaya calisiyorlar veya en kalitesizini veriyorlar. Bu
düşük kaliteli puroların kutusuna 20-25 USD’den fazla vermeyin. Özellikle kötü
taklitler COHIBA, MonteChristo, Partagas, Romeo y Julieta gibi ünlü markaların.
Benim tavsiyem bunlardan kesinlikle kutu ile almayın, içerken açılmaya
dağılmaya başlıyor ve gerçek bir Habana içtikten sonra bunların ne kadar kötü
olduğunu anlıyorsunuz. Magazalarda ve puro fabrikalarinda ise fiyatlar daha
yüksek ama yine de diger ülkelere göre ucuz. Adam basi 50 adet puro gibi bir
limit varmış ama ülkeden çıkarken bizi kontrol etmediler.
l Ambargo mutfağı ve paladarlar: Yemek işi Küba’da, özellikle Havana dışında çok zor. Çünkü
Küba’da herşey bulunamıyor. Özellikle sebze hiç yok. İyi yerleri bilmeniz
lazım. Paladar tabir edilen evler var. Bu evlerin çoğu hükümetten onaylı değil,
kaçak olarak yemek hizmeti veriyor. Döküntü binalara girip, evlerin
salonlarından geçerek yemek yenecek yere gidiyorsunuz. Çok kötü çıkabiliyor, aç
kalkıyorsunuz. Ama çok iyileri de var.
Bu nedenle gitmeden tavsiyeler almak gerekiyor.
Bir kaç tavsiye de benden:
Bu nedenle gitmeden tavsiyeler almak gerekiyor.
Bir kaç tavsiye de benden:
o La
Bedeguita del Medio - Heminway’in gittigi mojito bari ve arka tarafinda cok
guzel bir restaurant.
o El Aljibe,
Miramar – muhtesem tavuk restauranti, özel sosu ve aperatifleri var, Cuba’da
yedigimiz en guzel yemek, ortami da güzel
o El
Floridita – Heminway’in gittigi cocktail bari, restauranti da var, oldukca
pahali.
o La Guarida
(Paladar) 1994 de en iyi yabancı film oskarına aday gösterilen ‘Çilek ve
Çukulata’ filminin çevrildiği ev.
o La Cocina
de Liliam (Liliam’ın mutfağı -Paladar) Miramar’daki muhteşem evlerden birinin
bahçesi
o Casa de la
Toroba (Trinidad) – degisik Cubali gruplarin ciktigi ve super Cuba danslari
seyredebileceginiz cok eglenceli bir bar
o Sol e Son
(Trinidad) – Cok iyi bir restaurant, rezervasyon gerekiyor, bahcede cok guzel
bir ortam
Yazı: Tijen Mergen www.icerikfabrikasi.com
Fotoğraflar:Pinterest
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder