5/28/2015

2020 Sonrasına İleri Sarma

“Physics of the Impossible” (2008) ve “Physics of the Future” kitaplarının yazarı ünlü fizikçi ve fütürist Dr. Michio Kaku 2020 sonrası dünyayı tasvir ediyor...City University of New York profesörü Dr. Michio Kaku’nun geleceğin dünyasıyla ilgili anlattıkları, hem hayatımızın hem de iş dünyasının nasıl şekilleneceğiyle ilgili çarpıcı ipuçları veriyor.

Teorik fizik profesörü olan Kaku, öyle sıradan biri değil. Harvard fizik bölümünü birincilikle bitirmiş ve kendine Einstein’ı örnek alarak onun çalıştığı konularda çalışmış. Şimdilerde kuantumcu, fütürist ve popüler bilimci olarak tanınıyor. Kuantum alanında “Sicim alanı kuramı” ve “süpersicim kuramı” olarak anılan iki önemli teorinin de sahibi. Dünyanın en zeki bilim insanları arasında gösterilen Kaku’nun popüler olmasının nedeni, pek çok radyo ve TV programına katılması, belgesellere konuk olması, makaleler yazması ve New York Times en çok satanlar listesine giren “Physics of the Impossible” (2008) ve “Physics of the Future” (2011) adlı iki kitap... 2014’te ise “The Future of the Mind” adlı kitabını çıkarttı.

Geleceğin teknolojileri ve iş modelleri
Peki, geleceğin teknolojileri hangi teknolojiler? Elbette bilgisayar ve iletişim teknolojileri zaten elde var bir... Diğerlerini ise biyoteknoloji, yapay zeka, nanoteknoloji ve kuantum çağı olarak sayıyor Kaku. Bu aşamadan sonra, tıpkı müzik ve eğlence endüstrisi gibi tüm sektörlerin tek tek dijitalleşeceğini anlatıyor.

Peki, her sektörün “dijitalleşmesi” nasıl mümkün olacak? Yani müzik endüstrisinin, sinemanın, medyanın yaşadığı dijitalleşme süreci örneğin, ulaşım, eğitim, tıp, turizm gibi alanlara nasıl uyarlanacak?

Michio Kaku, bizim de tahminlerimiz doğrultusunda kapitalizmin yeni bir büyüme dalgasına gireceği tarih olan 2020 sonrasında, dünyaya milyarlarca çipin yayılacağını, bu çiplerin yaşam biçimimizi bir daha geri dönülemeyecek şekilde değiştireceğini düşünüyor. Bu döneme de “silikon ertesi çağ” veya “kuantum bazlı bilgisayar çağı” adını veriyor. Kaku’ya göre bilgisayar ve internet 2020 sonrasında hem her yerde, hem de hiçbir yerde olacak.

Halihazırda “Google glass” örneğinde gördüğümüz internet gözlükleri sayesinde “Augmented reality” yani “Artırılmış/zenginleştirilmiş gerçeklik” uygulamaları hayatımızın bir parçası haline gelecek. “Gerçekliğin üzerine sınırsız sanal bilgi bindirilmesi” olarak tarif edebileceğimiz sanal gerçeklik uygulamaları yalnızca internet gözlükleriyle sınırlı kalmayacak. Bilgisayar o denli küçülecek ve esnek hale gelecek ki, gözlük takmak istemeyenler aynı olanağa dijital kontakt lenslerle erişecek. Peki, bu gözlükler ve lensler ne yapacak veya bunlarla ne yapılacak?

Her şeyden önce internet artık gözlüklerimizde ve lenslerimizde olacak. Görüntü tanıma teknolojisi sayesinde gözlüklerimiz yüzleri tanıyacak, tanıdığı yüzlerin kimlik bilgisini, Facebook veya Linkedin hesaplarından alıp gözümüzün önüne getirebilecek. Yurtdışında isek veya bir yabancıyla konuşuyorsak, dinliyorsak konuşma kendi dilimizde altyazı olarak gözümüzün önünden geçecek. Michio Kaku, ses çözümleme ve anında çeviri yazılımlarıyla Çince’den İngilizce’ye artık mükemmel çeviriler yapılabildiğini söylüyor. Kaku’nun öngörüleri yanında aynı teknolojinin kullanıcılara sesli olarak da ulaşacağını düşünüyorum. Yani tıpkı sesli simultane çeviri uygulamaları gibi bir takım artırılmış gerçeklik uygulamalarının sesli olarak kullanımı da yaygınlaşacaktır.

Gözlük ve lensler aynı zamanda dosya görüntülemek, dosya düzenlemek, ürün ve fiyat arama gibi işlerde de kullanılacak. Yani alışverişe çıktığımızda, karşılaştırmalı fiyatlar ve karşılaştırılmış ürün özellikleri hep gözümüzün önünde olacak. Yani kısacası bu teknoloji sayesinde, her birimiz gözünün önünden sürekli bir takım bilgiler geçen birer terminatör gibi olacağız. İnsanların işlerini, hobilerini, ilişki durumlarını anında öğrenirken, yolda bizi bekleyen tehlikeleri, çevremizdeki arkadaşları, hatta nesnelerin arkasını görebileceğiz.

Görüntüleme teknolojisindeki bir diğer değişim de her yeri birer akıllı iletişim mecrası haline getirecek olan esnek ekranlar olacak. Esnek ekranlı cep telefonları, kağıt kadar ince ve ucuz bilgisayarlar hayatımızın bir parçası haline gelecek. Bu sayede duvar kağıtlarımız ihtiyacımız olduğunda bizle konuşacak. Ne mi konuşacak? Bedeninizdeki verileri anında alabilecek robo-doktorlar sağlık durumunuzu izleyecekler ve örneğin duvar kağıdınızdan sizle konuşup sağlığınızla ilgili tavsiyelerde bulunacaklar.

Michio Kaku, bu uygulamaların sağlık harcamalarında ciddi bir düşüş sağlayabileceğini söylüyor. Görüntüleme teknolojisinin neredeyse nano boyutlara inmesi, sağlık alanında da önemli gelişmelere neden olacak. Küçük hap kameralar sayesinde bugün oldukça zahmetli olan birçok işlem son derece kolaylaşacak. Akılı tuvaletler ve akıllı DNA cipleri sizi sürekli DNA taramasından geçirerek, kanser gibi hastalıkların oluşmasından on yıl önce sizi uyaracak.

Buna benzer şekilde, istediğiniz özel öğretmenler, sanal eğlence, üç boyutlu oyunlar ve şu anda tahmin edemediğimiz birçok uygulama, evinizin ve ofisinizin duvarlarında olacak. Bilgisayar ve ekranların kağıt kadar incelip ucuzlaması, hayatımıza kağıt gibi kullanılıp atılabilen bilgisayarları sokacak.

Peki, bütün bu gelişmeler karşısında girişimcilerin ne yapması gerekiyor? Michio Kaku, değişime direnmeme ve değişimden faydalanma çağrısı yapıyor. Rekabetin artacağı, müşterinin daha fazla bilgi ve veri işleme olanağının olduğu, yani bugünkünden daha fazla kral olduğu günler bizi bekliyor. Bu ortamda hayatta kalabilmek için de markaya ve konumlamaya daha fazla odaklanmak gerekiyor. Bunun yanında pazarlamanın da veri madenciliğine ve büyük veri işlemeye de önemli bir kaynak ayırması gerekiyor.

Güventürk Görgülü
www.icerikfabrikasi.com 

5/25/2015

2.İstanbul Eczacılık Kongresi İzlenimleri

 


22-24 Mayıs 2015 tarihlerinde Grand Cevahir Otel’de ikincisi yapılan İstanbul  Eczacılık Kongresi tamamlandı.

Farmasima Sağlık Hizmetleri; 
2 marka 
(LifeTIME Vitamin&Minerals ve 
Nordic Naturals Özel Omega Serisi) ile 
kongrede yerini aldı.





İstanbul dışından da pek çok eczacının katıldığı kongrede; yapılan sempozyumlar arasında “Sağlık Politikalarının Genel Seçimlere Etkisi” konulu panel en çok ilgi gören oturum oldu. 

Moderatörlüğünü Gazeteci Metin Uca’nın yaptığı panelde; Araştırmacı Adil Gür, TTB öncel dönem başkanı Eriş Bilaloğlu, Doktor ve Aktivist Mustafa Sütlaş, ESAM Başkanı gazeteci Sibel Güneş ve Eczacının Sesi Dergisi G.Y.Yönetmeni Ecz Hakan Gençosmanoğlu yorumlarını aktardı.

Ayrıca; Kocaeli Eczacı Odası Başkanı Ecz Sinan Usta’nın moderatörlüğünü yaptığı “Eczacılığın Güncel Sorunları ve Çözüm Önerileri” paneli de ile izlendi. 


Bu oturumda; İzmir Eczacı Odası Başkanı EczTuncay Sayılkan, Bursa Eczacı Odası Başkanı Kubilay Aydın, Gaziantep Eczacı Odası Başkanı İrfan Demirci, Diyarbakır Eczacı Odası Başkanı Ferat Değer, Ankara Eczacı Odası Genel Skereteri Prof.Dr.Mustafa Arslan yorumlarını sundular.

Dr. Ozan Batıgün’ün “Farmakoekonomi” konusunda aktardıklarının da büyük ilgi gördüğü kongreye, Ali Poyrazoğlu da “Fark Yaratan Eczacı” sunumu ile renk kattı.

Eczacı Ferişte Hacısüleyman ile Tanju Çaka’nın ortaklığında kurulan LifeTIME Besin Takviyelerinin Türkiye temsilcisi olan Farmasima Sağlık Hizmetlerinin standında; Nordic Naturals markası öne çıkarıldı.

Nordic Naturals’ın “çok yüksek oranlarda ki biyoyararlılığını gösteren literatür” eczacılar tarafından büyük merakla incelendi. 

Omega 3 balık yağı doğrularının sıklıkla tartışıldığı bugünlerde; Omega 3 içeren “krille göre %382, somona göre %227 ve Omega’nın etil ester formuna göre de %47” daha fazla biyoyararlılığa sahip olan Nordic Naturals Ultimate Omega-3’ün Türkiye’de büyük ses getireceği ifade edildi. 

Görüşülen eczacılar; “bu kadar yüksek oranda” faydası ispatlanan bir balık yağını, güvenle müşterilerine sunabileceklerini aktardılar.


Kongre sırasında Farmasima standında; vitamin ve mineral alanında tüm Dünya’da en çok tercih edilenlerden olan LifeTIME Besin takviyelerinin “güçlü formülasyon”avantajına dikkat çekildi. 

Vitamin, mineral ve bitki özlerinin son derece mükemmel birleştirildiği LifeTIME Besin Takviyelerinin; hedeflenen ana sorunu tam destekleyen formülasyonlarının, yan endikasyonlara da hitap eden içeriğiyle “çok ekonomik” olduğu vurgulandı.  Benzer markalar da birkaç ayrı ürünle cevaplanabilecek konulara; LifeTIME serisinde, tek bir ürünle, etkin destek alınabildiği için "LifeTIME: ekonomik ve hesaplı" olarak tanımlanıyor.

5/17/2015

Doğru Bildiğimiz Yanlışlar

Günümüzde her konuda olduğu gibi kişisel bakım ve güzellikle ilgili konularda da hızlı iletişim sayesinde bilgi bombardımanı altındayız. Ancak bize ulaşan bilgilerden hangisinin doğru hangisinin yanlış olduğu konusunda seçici olmak gerekiyor. Unutmamalı ki sorunların çözümü kişiye göre, her bünyenin özellikleriyle ve yaşam biçimiyle ilgili olarak farklılık gösterir. Ama genel olarak doğru bildiğimiz yanlışları da gözardı etmemeli!
  • Kahve içmek selülite yol açar: YANLIŞ: Kahve içmenin selülitle ilgisi yoktur. Aksine kafein zayıflatıcı ve selülit tedavilerine destek olan formüllere girip içeriğinde yer aldıkları ürünün cilde nüfusunu kolaylaştırıyor ve yağ dokusunun parçalanarak kullanılmasına yardımcı olur..
  • Baldırlarda cildin dalga dalga olması selülittendir; YANLIŞ: Yere uzandığınızda baldırlardaki bu dalgalanma siliniyorsa ya da ayaktayken elinizle gerdiğinizde kayboluyorsa gördüğünüz dalgalanmanın nedeni sadece cildin gevşemesiyle ilgilidir.
  • Portakal görünümü selüliti işaret eder:YANLIŞ: Her zaman değil, zira selülit başlangıç döneminde kendini göstermez, yüzeyde görülen selülit yerleşmiş bir selülittir. Başlangıçtaki selüliti, deriyi parmakların arasına aldığınızda fark edilir. Bu dönemde de selüliti kontrol altına almak daha kolaydır,
  • Sauna fazla kiloları eritir: YANLIŞ: sauna sonrasında bir sıkılaşma hissedilir. Saunada sadece terlenerek su kaybedilir, yağlar erimez.. Ayrıca sauna sonrası bardak bardak su içilir, kaybedilen suyun kazanılması için, dolayısıyla sağlık kurallarına uyulan bir sauna seansı ile hiçbir şey kaybedilmez, toksinler sürülür sadece.
  • Sabahları aç karnına limonlu su içmek zayıflatırYANLIŞ. Limonun bağırsakları çalıştırıcı özelliği vardır, ancak soğuk ya da ılık suyun veya limonlu suyun zayıflatıcı etkisi yoktur.
  • Her insan günde 1.5 litre su içmelidir. YANLIŞ: Evet, organizma için su çok gereklidir ve her gün yeterli miktarda su alınmalıdır. Ancak suyu birçok gıdadan da alıyoruz. Kişiye göre bu su miktarı değişir, su içmelisiniz ama bedeninizi iyi tanıyıp ne miktarda su içeceğinize siz karar vermelisiniz. Zira gereğinden fazla su, organizmada mineral kaybına yol açıp tansiyonu düşürür, böbrekleri yorar. Susadıkça için, ama susuz kalmayın.
  • Sivilceli yüze makyaj yapılmamalıdır: YANLIŞ: Akneli ciltleri cezalandırmak olur bu.Cilde uygun bakım ürünleriyle cilt temizliği yapıldıktan sonra yine akneli cilde özel bir fondötenle cilde makyaj yapılabilir. İşte asla atlanmaması gereken kural: gece mutlaka bu makyaj temizlenmeli, bakımı yapılmalıdır.
  • Saçlar ucundan sık sık kesilirse daha hızlı uzar: YANLIŞ. Sadece kırıkları aldırmak için saçlar uçlarından kesilir ve bu saç tellerinin daha düzgün görünmelerini sağlar. Sık kestirme saçın uzama hızını etkilemez, saçlar sadece yazın daha hızlı uzarlar, bu da hormon salgılanmasıyla ilgilidir.
  • Güneş sivilceleri yok eder: YANLIŞ: Bronzlaşma ve yaz nedeniyle cildin kalınlaşması ve kuruması yüzünden sivilceler görünmez, ama yaz biter bitmez birden ortaya çıkarlar. Bu yüzden güneşten korunmak ve dikkatli güneşlenmek gerekir.
  • Arındırma bronzlaşmayı alır: YANLIŞ: Arındırma işlemleri bronzluğu almaz, aksine ölü hücrelerin cilt yüzeyinden atılımını hızlandırarak daha güzel ve kalıcı bir bronzluk sağlar
  • Güneşte ne kadar kalınırsa o kadar bronzlaşılır. YANLIŞ:  Cildin güneş ışınlarına tepkisidir bronzlaşmadır ve cilt bir yere kadar kendini savunmak için bronzlaşabilir. Dolayısıyla güneşte kalınan 45 dakika bronzlaşırsınız, sonra cilt doygunluğa ulaşır ve daha fazla güneşte kalınırsa cilt yanık olma riskiyle karşılaşır.
  • Gölgede tamamen koruma altındayız. YANLIŞ:Güneş ışınları yansıyarak size ulaşıyor. Örneğin kumsalda % 20, SU üzerinde % 5 ( bu en sinsi ışınlardır, zira suyun serinliğine kanarak daha fazla güneş ışınlarına maruz kalırsınız), en güçlü yansıma da karda olanı: % 85. Yani gölgede bile yanabilirsiniz ve hatta yanık riski vardır.
  • Bronzlaştım koruma altındayım. YANLIŞ: Evet bronzluk cildinizi daha iyi korur güneş ışınlarına karşı ama, yaşlanmaya karşı korumaz. Bronzlaştıkça koruma faktörünü indirerek yaşlanmaya karşı da cildinizi korumalısınız.
  • Yüksek koruma faktörlü ürün daha az aralıklarla tekrarlanır. YANLIŞ: Unutmayın ki kurulanırken koruyucu ürününüzü de siliyorsunuz. UV ışınlarından cildinizi korumak için yapmanız gereken şey. yeterince koruyucu ürün uygulamaktır. Genelde tüm cildinize her iki saatte bir, yoğun güneşlenmelerde her saatte bir, ayrıca her sudan çıktıktan sonra, kurulandıktan sonra ve hatta terlediğinizde bile güneş korumalı ürününüzü sürmelisiniz..
Aydan Sümercan
www.icerikfabrikasi.com

Zeytinyağı Mucizesi

Çanakkale’den İzmir yönüne doğru giderken Ayvacık’a bağlı Küçükkuyu’da Adatepe Zeytinyağı Müzesi dikkat çeker. Özellikle tatilcilerin merakla gezdiği bu müzede zeytinyağının üretim aşamalarına tanık olabilirsiniz.

 Zeytinyağının da müzesi mi olur demeyin, oluyor; Adatepe Zeytinyağı Müzesi onlardan biri. 

Elbette zeytinciliğin tam kalbinde yani Ege kıyısında. Çanakkale’nin Ayvacık ilçesine bağlı Küçükkuyu’da kurulan ilk Türk zeytinyağı müzesi Adatepe, 2001’den bu yana ziyarete açık. Aynı zamanda bir zeytinyağı fabrikası olan ve aktif olarak üretim yapan müze terk edilmiş bir haldeyken restore edilerek faaliyete geçirilmiş. 

Zeytinin toplandığı andan yağının çıkarılıp şişeye gireceği ana kadar tüm aşamalarını küçük bir gezintiyle öğrenmek isteyenler için Adatepe Zeytinyağı Müzesi keyifli bir mekan.

Fabrikanın sahipleri, ilk etapta yalnızca kendileri ve yakın dostları için zeytinyağı üretiyormuş. 

Ancak ürettikleri zeytinyağları o kadar beğenilmiş ki, ünü gün geçtikçe yayılmış ve sonunda ticarete başlayıp üretimi geliştirmişler. 

Kendi logolarını taşıyan özel cam şişelerde piyasa sürülen zeytinyağları, fabrikanın sahiplerinin memleketi “Adatepe” ismini almış.


Zeytinin halleri

Adatepe Zeytinyağı Müzesi’ni dolaşıp da zeytinyağının nasıl yapıldığını öğrenmeden dönmek olur mu? 

İyi bir zeytinyağı için öncelikle tam olgunlaşmamış halde toplanması gerekiyor zeytinlerin. 

Eğer olgunlaşıp, bozulmaya yüz tutarsa meyvemsi tadını yitiriyor zeytinler. 

Bu nedenle zeytinlerin, ağaçtan toplandığı gibi baskı için kullanılan “taş”a hemen aktarılması gerekiyor.

Taş baskı tekniği uygulanan en eski ve hatta en ilkel yöntem. Ancak sunduğu lezzet harcanan emeğe değiyor. Bugün birçok yerde makinelerin yaptığı bu işi eskiden taş değirmenler yapıyormuş. Adatepe Zeytinyağı Müzesi’nde de bu değirmenleri görmek mümkün. 

Bugün de taş baskı yöntemiyle halen üretim yapanlar var. Silindir şeklindeki büyük granit taşlarla ezilen zeytinler püre haline getiriliyor. Bu esnada zeytinler havayla temas ediyor. Modern sistemlerde ise bu işlem tamamen kapalı olarak yapılıyor. Muhtemelen taş baskı zeytinyağlarının daha lezzetli olmasının nedenini de bu. Sonraki aşamada ise püre haline getirilen zeytinler kolay sızdıran torbalara koyularak süzülüyor. 

Burada torbalardan “sızan” zeytinyağı karanlık odalarda dinlendiriliyor ve pamuk filtrelerden geçirildikten sonra şişeleniyor. Kalan zeytin hamuru ise birkaç kez daha sıkılıyor. Ancak bu defa sıcak su kullanılarak yapılıyor sıkım işlemi. İkinci sıkımdan çıkan yağın kalitesi biraz daha düşük. İlk sıkıma “soğuk sıkma” deniliyor.

Semra Altıntop 
www.icerikfabrikasi.com

5/03/2015

İspanya’da pedal çevirmek!


Bisiklet merakı hep var,
mümkün olduğunca seyahatlerimde bisiklet ile gezmeyi çok seviyorum, eh kendimi de tecrübeli kabul ediyorum,
güney Hollanda’yı tam bir hafta bisiklet ile dolaşmışım,
Fransa’da şarap bölgesini bisikletle gezmişim, düzenli spinning de yapıyorum, bir bisiklet seyahati neden olmasın diyerek, benim bu konuda oldukça iddialı Zeynep arkadaşımın peşine takılıp Costa Brava’da, Barcelona’ya bir buçuk saat mesafede, Girona yakınlarında, Giverola Otel’e bisiklet kampına geliyorum.
 
 Yola çıkmadan iki hafta önce Zeynep arıyor, kıyafet ve klipsli pedal kullanımı konusunda beni uyarıyor. O zaman bir şeylerin ters gittiğini anlıyorum.
Ben hep normal kıyafet ile bindim bisiklete , nasıl özel yani... Klipsli pedal da ne demek! Arkadaşım ‘gel ben de bir dene’ diyor. Denediğimin ikinci dakikası ayaklarımı pedallardan kurtaramayarak külçe gibi düşüyorum. Korku diz boyu ama bir kere yola çıkmışız, dönüş yok.... Grubumuz 13 kişi, 11i erkek, kimi milli bisikletci, kimi triatlet, hatta aralarında bu sporun en uzun ve zorlu dalı olan Demir Adam (ironman) yarışlarında koşanlar var. Yıllardır onlara katılan hemcinsim Zeynep’e bu yıl da ben ekleniyorum.

 İkinci şoku da İspanya’ya gelip kendimi sadece Almanca konuşulan bir ortamda bularak geçiriyorum. Hayalim bir seneden fazladır öğrenmeye çalıştığım İspanyolcamı kullanmak idi, ama hocalar da, ziyaretçiler de çoğunluk İsviçreli. Ağır Alman aksanlı İngilizce dinliyorum bol bol.

  Costa Brava, GiverolaOtelimizin yeri muazzam. Dimdik kayalıkların tepesine oturmuş, bembeyaz kumsallara ve bizim Akdeniz kıyılarından alıştığımız turkuaz rengi denize tepeden bakıyor. Tabii klipsden ve Almancadan sonra üçüncü şok, dimdik bir yamacın tepesinde olan bu otele her gün nasıl döneceğim... Her gün en az 4 km yokuş çıkmak gerekecek. Gözüm etraftaki güzellikleri göremiyor. Hemen bisikletimi alıyor, kimseye görünmeden viteslere ve klipse alışmaya çalışıyorum.

  Otelde, her tür spor imkanı var, ama aslen İsviçreli BikeHoliday
 
( www.bikeholiday.ch ) adlı şirketin işlettiği bir bisiklet kampı. Otelde yüzlerce bisikletci var, farklı tecrübe düzeylerine göre gruplara ayrılıyor ve sabah 9-9buçuk gibi herkes kendi grubu ile yollara çıkıyor. Gruplar için gün gün hazırlanmış farklı parkurlar var, ama akşam yine aynı noktaya dönülüyor. Sabah yola çıkmadan önce herkes öğlen yiyeceğini ve diğer ihtiyaçlarını üzerinde ismi olan çantalara koyup arabalara veriyor, öğleye kadar hiç durmadan bisiklet sürüyor. Arabalar öğlen mola verilecek yerde sizi bekliyor, piknik şeklinde yemekler yeniyor, genelde öğleden sonra üç ‘de otele geri dönülmüş oluyor. Dinlenmek için havuz, deniz, kapalı sıcak havuz, sauna, hatta masaj alternatifleri var. Akşam yemekleri ve sabah kahvaltısı açık büfe ve oldukça zengin. Bizim grup bu otele 6 senedir geliyor, en önemli nedenlerden biri de zengin mutfağı.
 

 Akşam sofrada şaşırıp kalıyorum, Demir Adamların muhabbeti kadın sohbetlerinden çok uzak değil . İlk akşam kuaför ve bacak muhabbeti, sonrasında da pilav mı yemek daha doğru makarna mı? Gluten almalı mı almamalı mı? üzerine tartışma. Tabii Lambada ile başlayan geyik muhabbetlerine artık burada girmiyorum,

  Akdenizin turkuaz rengi koyları
 
 İlk sabah doğal olarak ‘beginners’ yani acemilerin olduğu en alt gruba gidip kendimi yazdırıyorum. Zeynep de bugün bizimle geliyor, bir de Fransız bir kız var grupta. Doğal olarak gruplar zorlaştıkca hocalar gençleşiyor. Bu işi hızlıca öğrenip üst gruplara geçmek gerek. Ilk bir saat çok zor geçiyor. Sadece ben değil, bisikletin viteslerinden gelen seslere hoca da panik oluyor, beni direk arkasına alarak önce vites kullanmayı öğretmekten başlıyor. Yavaş yavaş her şeye alışıp işin keyfini çıkarmaya başlıyorum. Etraf baharın ilk günlerinin verdiği taze yeşilliklerle ve rengarenk çiçeklerle kaplı. Nefis bahar kokuları içinde sapsarı çiçek tarlalarının yanından geçiyorsunuz. Habire yokuş inip çıkarken karşınıza Akdeniz'in turkuaz rengi koyları sürpriz olarak çıkıveriyor. Tabii arada kamyonlarla da yan yana giderken buluyorsunuz kendinizi, ama sizi birey olarak görüyor, yavaşlıyor ve korna çalıp yüreğinizi ağzınıza getirmeden sessizce geçip gidiyor.

  Mesafeler hergün biraz daha artıyor. Program önceden belli ama gruba katılanların arzusuna göre daha uzun veya daha kısa parkurlar düzenlenebiliyor. İlk gün bizim acemi grubun hedefi 73 km ve Romania parkuru tamamlanacak, toplam 1.245m tırmanış var. 9da yola çıkıp, öğlen yemek dahil 2buçuk’da otele dönüyoruz. Eh havuz başında güneşlenmeyi hakediyoruz. İkinci günkü 85km ve yine 1.200 m tırmanış hedefimizi de hakkı ile tamamlıyoruz. 3.gün dinlenmeye ayrılıyor. Tabii bizim demir adamlar durmuyor, kimi yarışma hazırlık programlarına göre 1:30, kimi 1:35 dk koşularını yapıyorlar, ben de sabahın erken saatlerinde güzel koyların tepelerinde, nefis bahar havasını içime çekerek sabah yürüyüşümü yapıyorum. Öğlen otele 45 dakika mesafede St Feliu De Guixol’de deniz kıyısında La Taverna del Mar Restoran’da nefis bir ziyafet çekiyoruz. Michelin Kataloğunda da yer alan bu restoranın fiyatları ucuz değil, kişi başı 100 euro ama manzara, lezzet ve çeşit müthiş.

  4buçuk saatte 102 km
Her hafta bir uzun etap yapılıyor , 4.gün bizim uzun etap Bruniola Klisesine gidip dönmek. 4buçuk saatte tam 102 km ve 1.600 m toplam çıkış yapıyoruz. Kendimle çok gurur duyuyorum derken demir adamlar St Hillary ve Coll Formic tırmanışlarının da bulunduğu 203km ve 2.700 metre toplam çıkışı olan ve 7.5 saat süren bir etabı tamamlıyorlar. Yani benim 102 km hava civa. 

Son gün St Grau’ya, 70km gideceğiz diyorlar, 102km den sonra burun kıvırıyorum, ama daha yola çıkar çıkmaz durumu anlıyorum. Tam 11km ve 1saat 15 dakika hiç durmadan tırmanıyoruz. Artık gerçek bisiklet sporu neymiş gayet iyi biliyorum. Öğleye kadar parkuru tamamlıyoruz ve Tossa De Mar’da meydanda Restoran Rem Vell’de yine harika bir ziyafetle seyahatimize lezzetli bir nokta koyuyoruz. (kişi başı 40 euro civarı şarap dahil)

Döndükten sonra artık yaptığım spor yetmiyor, beraber gittiğim deli arkadaşlarıma yetişemem ama seneye de bu kampı tekrar yapacağımı gibi hissediyorum. Demir adamları sorarsanız günde 6 saat bisiklet, 1-1.30 saat koşu, ardından yüzme atremanlarını tamamlamak üzere havuzun yolunu tutuyorlar. Temmuz ayında Isviçre, Almanya ve Kanada’da yapılacak ‘Ironman’ yarışmalarına hazırlanmaya devam ediyorlar.

Tijen Mergen